Yalta, bugünkü dünya haritasına göre Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin güney sahilinin en güzel kıyı kenti,  1945 yılının şubat ayında, ev sahipliği yaptığı bir konferans ile adını tarihe yazdırıyordu.  “Argonaut" kodu ile 2.Dünya savaşının son kararlarının verildiği bu gizli konferans, savaşın mağlubu Almanya’yı bölerken,  Birleşmiş Milletlerin bir an önce kurulması, Özgür Avrupa Bildirgesi'nin imzalanması, Doğu Avrupa ülkelerinde daha demokratik bir geleceğin sağlanması, Polonya'nın sınır ve toprak durumunun belirlenmesi gibi birçok kararın altına galip devletlerin ortak imzasını da attırıyordu.  En ilginç olan ise, Yalta, sadece bir savaşın sonucunu belirlemiyor,   imzaları atan 3 liderin ortak kaderlerini de başlatıyordu. 


Winston Churchill, Franklin Roosevelt ve Joseph Stalin birbirine hiç benzemeyen kişilik özellikleri ile ünlüydüler.  Birleşik Krallığın Başbakanı Churchill, brendi ve purolarıyla ünlü bir aristokrat portresi çizerken,  ABD Başkanı Roosevelt geçirdiği çocuk felci yüzünden tekerlekli sandalyeye mahkûm olan, ülkenin tek engelli başkanıydı. Stalin'in ise ikisine de hiç benzemiyordu. Bir diktatör özelliği vardı, milyonlarca kendi vatandaşının öldürülmesinden sorumluydu. Bu liderleri, farklılıklarına rağmen güçlerini birleştirmeye zorlayan durum ise Adolf Hitler 1941'de Sovyetler Birliği'ni işgal etmesiydi. Bu müttefik birliğini sağlayan da Hitler’in hiç tahmin bile edemeyeceği başarısıydı. 
Yıllar yılları kovaladı ve bu tarihi anlaşmadan sonraki 20 yıl içinde, müttefik gücünü oluşturan bu 3 lider de felçten ve felcin yarattığı komplikasyonlardan hayatlarını kaybettiler. 
İlk ölen Roosevelt’ti. Franklin Delano Roosevelt (1882-1945), Amerika Birleşik Devletleri'nin 32. başkanı olup en uzun süre görevde kalmış başkan olarak da bilinir.  ABD halkı tarafından kısaca isminin baş harfleri olan FDR şeklinde anılır. Dört kez Başkanlığa seçilmiştir. Sağlığına gelince ilk darbeyi,  1921 yılında o dönemin en önemli sağlık sorunu olan çocuk felcinden yemiştir. Hastalığının başında, belli başlı şikayetleri ateş simetrik, artan felç, yüz felci, bağırsak ve mesane fonksiyon bozukluğu, vücudunun belli yerlerindeki,  uyuşma meydana gelir ve kendisine çocuk felci teşhisi konur, ancak bugün geriye dönüp baktığımızda şikâyetleri Guillain-Barré hastalığına çok uyduğu da düşünülür.  Covid 19 virüsünün de çok sevdiği bir sağlık tablosu olan Guillan-Barre aynı zamanda altta yatan bir bağışlılık bozukluğunu da gösterebilir.  Hastalığı yenmesine karşılık bacaklarındaki güçsüzlük devam eder. ABD tarihinde özürlü olan tek başkan olup, tekerlekli sandalyesiz bir yerden bir yere gitmesi mümkün değildir. Gövdesini döndürerek, bastonla destekleyerek kalçalarına ve bacaklarına demir teller takarak kısa mesafelerde yürümeyi öğrenir, dahası tekerlekli sandalyesini halka açık yerlerde kullanırken görülmemeye dikkat eder ve basında engelliliğini vurgulayacak herhangi bir haber olmamasına özen gösterilir. Halk arasında dik durur, bir yandan yardımcısı veya oğullarından biri tarafından desteklenir. Başkan bu durumunu Amerikan halkının yararına çevirmeyi ihmal etmez. Hidroterapi, rehabilitasyon merkezlerini destekler. 1938'de Ulusal Çocuk Felci Vakfını kurarak çocuk felci aşılarının geliştirilmesine öncülük eder. 
Roosevelt, Yalta Konferansı'ndan ABD'ye döndüğünde, halsiz ve yorgundur. Konferanstan 2 ay sonra,  12 Nisan 1945 öğleden sonra, Roosevelt, "Korkunç bir baş ağrım var" der ve istirahate çekilir. Kardiyolog olan hekimi tıbbi acil durumu büyük bir ihtimalle beyin içi kanama olarak teşhis eder. O günlerde Tomografi ve MRI yoktur. Bu tanıyı koyarken, başkanın tansiyonunun 300/190 olması hekimi uyarır. Ertesi gün sabaha karşı ise başkan ölür. Daha sonraki sağlık bilgilerine ulaşıldığında 2 yıldan beri sürekli tansiyon yüksekliği yani hipertansiyon yaşadığı ancak bu bilginin gizli kaldığı öğrenilir. Oysa hipertansiyon, beyin damar tıkanıklığı ya da kanamanın ortak ismi olan inmenin en önemli risk faktörlerinden biri olup, kontrolü mecburdur. Bu son inme başkanın ilk ve tek inmesi değildir. Saraya yakın kaynaklar, Yalta’ya giderken başkanın bir kolunu kullanmakta güçlük çektiğinden bahseder. Yani inme bağıra bağıra gelmiştir. Belki de Yalta Konferansı sırasında Roosevelt’in tehlikeye olan sağlığı, zihinsel kapasitesini ve karşılığında Stalin ile müzakere yeteneğini de zayıflatmış olabilir.


Joseph Stalin (1878-1953) Lenin’in ölümünden sonra Komünist Parti Genel Sekreteri olarak nüfuzunu artıran, 1927 yılında Sovyetler Birliğinin yetkin başkanı olan ve 1930 da fiili diktatör görünümü taşıyan bir liderdir.  Stalin hekimi tarafından  “şeytani, kurnazlık ve kurnazlığın yanı sıra tüm zayıf yönleriyle insan zihninin şaşırtıcı bir bilgisine sahip olan bir kişidir” ibaresi ile kayıtlara geçer.  Çevresi tarafından geniş Rusça kelime hazinesine sahip olduğu bilinir. Stalin hayatı boyunca bir dizi sağlık sorunu yaşar,  sonunda bunlar fiziksel ve zihinsel yeteneklerini ciddi şekilde etkiler. Orta yaşlarından itibaren  baş ağrısı, yüksek tansiyon ve damar yağlanması vardır. 1937'de geçici bir konuşma bozukluğu geçirir. Ağır bir sigara içicisidir. 24 Haziran 1945'te Moskova'daki İkinci Dünya Savaşı zafer geçidi sırasında ikinci kez hafif bir felç geçirir ve bunun devamı ise Ekim'de büyük bir kalp krizidir. Stalin'in beyin damar sorunları, 1953'te ölümcül bir kanamalı inme ile sonlanır. Bir resepsiyonun ardından odasına çekilen ve uzun süre oradan çıkmayan Stalin bulunduğunda, sağ tarafı tamamen felçli, idrarını yatağına kaçırmış ve konuşamıyor durumdadır. Tansiyonu çok yüksektir. Bilinci tamamen gitmiş ve ardından kısa bir süre bu dünyaya veda etmiştir. 
Stalin'in ölümü Rus tarihinin akışını değiştirir. SSCB parçalanmasının ardından geçmiş yaşananların kritiğini yapan Rus tarihçileri, Stalin’in katlettiği insanlarla ilgili kararlarını belki de beynindeki damarsal bozukluğun yarattığı paranoyalara bağlı olabileceğinden bahsederler. Yaşamının son günleri felç geçirmesinin yansıra psikiyatrik ve buna bağlı davranış durumundaki bozulmalarla  geçer. 


Winston Churchill  (1874-1965), eksantrik kişiliği, tarihi şahsiyeti ve siyasi becerisiyle tarihe damgasını vurur.  Churchill göreve geldiğinde neredeyse 77 yaşındadır ve sağlığı da çok iyi değildir.  Winston Churchill’in şişmanlık, sigara, alkol ve gibi risk faktörleri oluşu sonraki yıllarında ki bilişsel yani akılsal bozukluğun da kaçınılmazlığına işaret eden bir sağlık göstergesidir. Ayrıca, stresten ve atardamarları tıkayan yağlanma sonucu sürekli bir hipertansiyon şikayeti vardır. 
Churchill, 1948'den itibaren beyninin farklı bölümlerinin etkilenmesini yansıtan geçici inmeler ile birkaç saat veya birkaç gün uyuşukluk veya güç kaygı yaşamaktadır.  Bunlardan bir tanesinde konuşması bozulmuştur. Tüm bu beyin etkilenmeleri unutkanlık ve davranış değişikliğine de neden olmuştur. Bu klinik güncel bilgilerden damar tıkanması sonucu olan bunama ya da vaskuler demansa karşılık gelmektedir. Bu mental gerileme Churchill’in ölene kadar peşini bırakmaz. 
Görüldüğü üzere, her 3 Yalta kahramanı da hipertansiyon hastasıydı ve peş peşe felçler geçirmişlerdi. Sigara ve alkole çok düşkünlerdi. Kendi dönemlerinin tarihini yaratan kişiler olmaları stres yüklerinin damarlarına fazla geldiği şeklinde yorumlanabilirdi. Yalta,  geriye dönüp bakıldığında liderlerin sağlık gelecekleri ile ilgili bilgiyi en az konferansın gizliliği ve önemi kadar içinde saklıyordu. Örneğin Kırım’a gelen ve uçaktan inen Churchill çok gergin,  hasta, bir o kadar da mutluydu. Birleşik devletler başkanı Roosevelt, çocuk felci dışında yaşlanmış damarları ile yorgundu. Stalin konuklarını karşılamaya gelmemiş ya da gelememişti. 


Görüşmelerde masanın etrafındaki hemen hemen herkes sigara içiyordu. Roosevelt’in kesik kesik öksürüğü çoğu kez görüşmeleri kesiyordu. Tam 8 zor gün geçirdiler ve dünyanın tarihini yeniden yazdılar. Bu esnada akıl sağlıkları nasıldı ve gelecek dünyayı bu biraz bozulmuş akıllar mı oluşturmuştu? Bu sorunun cevabını hiçbir zaman kolayca veremeyeceğiz gibi görünüyor.
Akıl sağlığı iyi günlerde görüşmek dileği ile…