Bu yıl 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 98. yıldönümünü kutluyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan Lozan Antlaşması, yokluk ve yoksunluk içindeki Türk Milleti’nin, emperyalist güçlere ve yerli işbirlikçilerine karşı savaş meydanlarında inanç, azim ve cesaretle elde ettiği destansı mücadelenin diplomatik tescilidir.

Lozan Antlaşması, askeri başarıları taçlandırırken; Türkiye Cumhuriyeti’nin, dünya devletleri arasında bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınmasını sağlayan siyasi bir zaferdir.

ÖNCE SEVR HARİTASINA BAKALIM...

Lozan ile ilgili “doğru” bilgilere ulaşabilmek için öncelikle 1920 Sevr Antlaşması ve 1923 Lozan Antlaşması haritalarını yan yana koyarak çok iyi incelemek gerekir.

İtilaf devletleri, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti’nin paylaşım planını çok önceden belirlemişlerdi. Anadolu bu plana göre adım adım işgal ediliyordu. Ancak, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin başarıya ulaşması işgalcilerin, tüm hesaplarını alt üst etti. Artık karşılarında “Hasta Adam” değil, Osmanlı’nın küllerinden doğan yeni bir devlet vardı.

Türkiye, Lozan’a giderken 1911-1922 yılları arasında birbiri ardına eklenen savaşlardan yeni çıkmıştı. Savaş yorgunu insanlarımız, açlık, kıtlık, yoksulluk içindeydi. Askeri gücümüz en son sınırına dayanmıştı.
Cumhuriyetin önder kadroları; Kurtuluş Savaşı’nda elde edilen zaferin devamı olan Lozan’da, yapılabilecek olanın en iyisini yaptılar.
Lozan, Anadolu’yu İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar, Ermeniler arasında paylaştıran Sevr’i geçersiz kılmıştır.

Orta Doğu ve Anadolu hayallerinden vazgeçmeyen emperyalist güçlerin bölgemizi yeniden şekillendirmeye ve “Şark Sorununu” güncellemeye yönelik tezgahları (!) karşısında Lozan’ın kazanımlarının savunulması her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.

Lozan Antlaşması’nın, kaybettiğimiz Anadolu’yu bizlere geri kazandırdığı; Türklerin ve Müslümanların bu topraklardaki varlıklarının devamını sağladığı unutulmamalıdır.
LOZAN’DA BİR HANIMEFENDİ...

Lozan Görüşmeleri; hem Lozan’a giden İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti hem de görüşmeleri Ankara’dan dikkatle izleyen Mustafa Kemal Paşa  açısından sıkıntılı günlerin yaşandığı zor bir süreçti.
Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedini emperyalistlerin elinden kopartarak alan kadroları farklı bir Lozan anısı ile ve saygıyla anımsayalım;

İsmet Paşa, ikinci tur görüşmeleri için tekrar Lozan’a giderken, eşi Mevhibe Hanım’ın da kendisine eşlik etmesini istemektedir. Ancak, Mevhibe Hanım, sokağa kapalı giysilerle çıkan, evde bile başörtüsüz dolaşmayan bir Anadolu kadınıdır.

İsmet Paşa kendisini de Lozan’a götürmeyi teklif ettiğinde; o zaman yirmi altı yaşında olan Mevhibe Hanım çok heyecanlanır;

“Paşacığım, size inanıyorum ve hak veriyorum. Çoğu yöneticilerin ve komutanların hanımları geliyor. Biz de aramızda konuşuyoruz, bu böyle gitmez diye ancak bu seyahat benim için çok zor olabilir...”
İsmet Paşa eşinin elini sevgi ile tutarak: “Hanımcığım, biz bu mücadeleye ailelerimize güvenerek girdik. Bizim beraberce topluma örnek olmamızın zamanı gelmiştir. Yeni hayata başlamak için sizden cesaret istiyorum. Sizin desteğinize, özverinize muhtacım. Özellikle Lozan’da beni, bundan yoksun bırakmayınız, lütfen.”
Ertesi gün İsmet Paşa eşi Mevhibe Hanım’la birlikte Lozan’a doğru hareket etti. Mevhibe Hanım, güçlü ve zeki bir kadındı. Lozan’da uzun süre sosyal ve kültürel yaşamı izledi. Özellikle kadınların dışarıda gezmeleri, pastanelerde sohbet etmeleri, spor yapmaları, otomobil kullanmaları çok dikkatini çekmişti.
24 Temmuz 1923 günü, antlaşmanın imza töreni için Lozan kenti bir gelin gibi süslenmişti.
Mevhibe Hanım tören için oteldeki odasında hazırlanırken İsmet Paşa kendisine seslenerek gitme zamanının geldiğini söyledi.
Bir süre sonra kapı açıldı. Mevhibe Hanım yatak odasından çıktı;
Başında siyah bir şapka, üzerinde çok şık bir pardösü, kolunda zarif bir çanta vardı.
İsmet Paşa bir süre hayranlıkla sevgili eşine baktı ve duygularını dile getirdi;
“Barış kadar güzelsin...”