Baronuza kayıtlı kaç avukat var? Bu avukat sayısı Eskişehir nüfusuna göre fazla mı?

Şu an itibariyle baromuzdaki avukat sayısı 1517’dir. Bu sayı bir hayli fazladır. Her geçen yıl da yaklaşık 200 civarında Avukat meslektaşım baromuza kayıt olmaktadır. Eskişehir nüfusunun 898.369 kişi olduğu gözetildiğinde, 592 kişiye bir avukat düşmektedir. Şehrin nüfus artış oranı ile avukat sayısındaki artış oranını kıyasladığımızda son yirmi yılda avukat sayısı 4 kat artarken, şehir nüfusunda aynı oranda bir artış gözükmemektedir. Bu nedenle şehir nüfusuna göre avukat sayısı çok fazladır.

Ülkemizde Baroların yargı bağımsızlığı ve hukukun sağlanması yönünde kurumlar üzerindeki gücü nasıl? Kanunların hazırlanması ve yürürlüğe girme sürecine baroların etkisi nedir?

Barolar yürütme erkinin yani iktidarın hukuksuz davranışlarına karşı her daim hukuka olan inancı ve saygısı gereği karşı durdukları için, iktidar tarafından sevilen bir meslek örgütü değildir. Bu nedenle yasal düzenlemelerde hiçbir zaman baroların görüş ve önerilerini sorma ihtiyacı hissetmezler. Asıl sorunları her gün yaşayan ve buna dair çözümleri de bilen baroların bu çalışmaların dışında tutulması, yapılan kanuni düzenlemelerin kısa süre sonra tekrardan değişmesine sebep olmaktadır. Çünkü yapılan düzenlemeler gerçeklerden ve fiili durumdan uzak düzenlemeler olduğu için uzun süre uygulanma imkanı olmayan düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Barolarla ilgili düzenlemede dahi bizleri dinlemediler. Önerilerimizi dikkate almadılar. Barolar maalesef böylesine hukuk tanımaz bir anlayış karşısında görev icra etmeye çalışan, yargının en önemli ve en mücadeleci kurumu olarak görev yapmaktadır. Kaldı ki; Barolar Cumhuriyetin en eski kurumlarıdır. Bilgi birikimleri ve hukuk birikimi en üst seviyede olan bir kurum olarak, demokratik hukuk devletinde ilk önce görüşlerine başvurulması gereken kurumlar olması gerekirken maalesef böyle bir anlayışı karşımızda göremiyoruz.

Türkiye’de hukuk nasıl işliyor? Yargı bağımsız mı?

Türkiye’de hukuk nasıl işliyor? Ülkemizde hukuk askıya alınmış vaziyette. Askıya alınmış bir hukuk düzeninde işleyen bir hukuktan bahsedilebilir mi? Şu an işlemeyen bir hukuk sitemi içinde yaşıyoruz. Türk Yargı sistematiği tamamen alt üst olmuş durumda. Normalar hiyerarşisi ortadan kaldırılmıştır. Genelgelerle yönetilen bir devlet haline geldik. Oysa ki olması gereken; başta Anayasa’da öngörülen kurallar olmak kaydıyla, kanunlardaki düzenlemelere göre işlem yapılmasıdır. Ancak maalesef idarenin genelgeleriyle yasakların konulabildiği bir ülke haline geldik. Buna dur demesi gerekenler ise başta yargı teşkilatı olmak üzere Mahkemeler, yani Hakimlerdir. Hukuksuzluğa boyun eğmemesi gerekenler olarak başta mahkeme kürsüsünde oturan ve karar mercii olan hakimlerin bu duruma seyirci kalmaması ve hukuksuz uygulamalara karşı bir refleks göstermelerini bekliyoruz. Ne yazık ki bunda da geç kalınmıştır. Aslında bu duruma gelmemizin ana sebeplerinden birisi de yargının bağımsız olmaması ve yürütmenin tahakkümü altında bırakılmasıdır. Ancak, bağımsızlığına müdahale edilen yargı mensupları hala sessiz kalmaya ve yürütmeden çekinerek işlem yapmaya devam ettikleri sürece, ortada bırakın bağımsız yargıyı, yargı diye bir mekanizma dahi kalmayacaktır. Kendi bağımsızlıklarına müdahaleye dahi sessiz kalan yargı makamları da yargının bu hale gelmesinde en az iktidar mensupları kadar sorumludurlar.

Avukatların en büyük sorunu ne?

Avukatlar maalesef son yıllarda hukukun ve adaletin olmadığı ülkemizde hala adalet arayan ve bunun peşinde koşan bir görev icra etmektedirler. Avukatlar görevlerini yaparken gerek adliyelerde ve gerekse kamu kurumlarında çok ciddi bir dirençle karşı karşıyadırlar. Avukatlara gösterilen bu direnç aslında yurttaşın hak arama özgürlüğünün önüne konulan bir engeldir. Çünkü avukatlar görevi sırasında kendi şahsi işi için değil, yurttaşın hakkının yerine getirilmesi için görev yaparlar. Devlet teşkilatı içinde maalesef avukatların görevlerine ilişkin bilinç her geçen gün yok olmaktadır. Vatandaşlar da sanki kendi uyuşmazlıklarının sebebi avukatmış gibi avukatı hedef almakta; çoğu zaman maalesef meslektaşlarımıza saldırılar olmaktadır. Bu sebeple hayatını kaybeden pek çok meslektaşımız vardır. Yine yargılamalarda temsil ettiği taraf ile özdeşleştirilerek sırf görevini icra ettiği için yargılanan, tutuklanan meslektaşlarımız mevcuttur. Demokratik bir hukuk sisteminde asla yeri olmayan bu keyfi uygulama ve davranışları biz avukatlar asla kabul etmiyoruz. Unutulmamalıdır ki herkesin bir gün avukata ihtiyacı olabilir. Avukat taraflar arasındaki uyuşmazlığın dışındadır. Kısacası en büyük sorun, görevimizin gereği gibi yapılmasının engellenmesi ve avukatın taraf gibi görülmesidir.

Çoklu Baro kanunuyla ne yapılmak istendi? Bu konuda iktidar istediğini aldı mı?

Çoklu baro ucubesi bütün çabamıza rağmen hukuk tanımaz ve demokrasinin gereklerinden uzak bir anlayışla yasal bir düzenleme haline getirildi. Ancak istenen, iktidar yönünden yine gerçekleşmedi. Çünkü bugüne kadar sadece iki tane baro kurulabildi. O da İstanbul 2 No’lu Barosu ve Ankara 2 No’lu Barosu’dur. Çoklu Baro kurulmasındaki asıl amaç ise, iktidar mensuplarının ideolojisinde olan avukatların seçimlerle gelen baro yönetimlerinde yer bulamamasıdır. Çünkü avukatlar ekseriyet olarak Cumhuriyet değerlerine bağlı, Atatürk ilke ve devrimlerini kendisine yol gösterici olarak gören, çağdaş ve medeni insanlardır. İktidara yakın kişilerin ya da iktidarın istediği kişilerin seçimle baro yönetimlerinde yer bulamaları nedeniyle kendi ideolojilerine göre bir ve birden fazla baro kurma hayaliyle bu çalışma yapılmıştır. Baro yönetimleri atamayla değil, avukatların seçimlerde kullandıkları oy ile seçilirler ve ülkemizdeki en demokratik seçim sistemi de barolardadır. Çoklu baro sistemindeki diğer bir amaç ise baroların sesini kısmak ve iktidarın hukuksuzluklarına ses çıkartmayan bir yapının oluşmasının sağlanmasıdır. Özellikle Ankara 2 No’lu Baro kurulması sırasında yeterli sayı sağlanamadığı için Kamu Kurumlarında sözleşmeli avukat olarak görev yapan meslektaşlarımıza yönelik baskılarla yeterli sayı sağlanmaya çalışılmıştır. Bu durum basına da yansımıştır.  Bu sebeple çoklu baro sistemi bize göre başlamadan bitmiştir.

Hukuk değil de kanun öğretmek üzere eğitim veren Hukuk Fakültelerinin neden olabileceği sorunlar sizce nelerdir? Ard arda Hukuk Fakültelerinin açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkemizde maalesef hukuk fakültesi enflasyonu yaşanmaktadır. Ülkenin bu kadar hukuk fakültesine ve hukukçuya ihtiyacı var mıdır? Kesinlikle yoktur. Amaç avukatlık mesleğini ve Türk yargı sistemini değersizleştirmektir. Bir şey ne kadar çok ise o kadar değersizleşir. Bu düşünceyle her geçen gün yeni fakülteler açılmaktadır. Şu anda ülkemizde 135 civarında hukuk fakültesi mevcuttur. Bunların yaklaşık 30 tanesinin dekanı hukukçu bile değildir. Veterinerden, ilahiyatçıdan hukuk fakültesi dekanı yapılan bir ülkede nitelikli hukukçu yetişebilir mi? Bizim ülke olarak çok sayıda hukukçuya değil; nitelikli, adalet duygusu gelişmiş ve hukukun üstünlüğüne inanan hukukçulara ihtiyacımız var. Bunu sağlamadığımız sürece Türk yargı sistemi her geçen gün daha büyük bir yıkım yaşayacaktır ve bundan da en çok yurttaş etkilenecektir. Nitelikli yargı sistemi nitelikli Hakim- Savcı ve Avukat ile sağlanabilir. Yeterli eğitim verilmemiş hukukçuların hakim-savcı ve avukat olarak görev yaptırıldığı bir ülkede adaleti sağlam temeller üzerine kuramazsınız.

Diğer barolar ve yurtdışındaki barolarla ilişkilerimiz nasıl? Ne gibi ortak çalışmalarımız var?

Ülkemizdeki tüm barolarımızla sıkı bir işbirliğimiz mevcuttur. Özellikle mesleki konularda hep birlikte hareket etmeye çalışıyoruz. Bunun dışında Kosova Prizren Barosu ile kardeş Baro protokolümüz vardır. Prizren Barosu’nun davetlisi olarak Kosova’ya da gittik. Hatta bu sene kendileri de Eskişehir’e gelerek 2021 yılı Adli Yıl açılış törenimize de katıldılar. Bunun haricinde Yunanistan Selanik Barosu‘da baromuzla protokol imzalama talebinde bulunmuştur. Ancak Covit-19 salgını nedeniyle kendileriyle yüz yüze görüşme imkanımız olmamıştır. İlk fırsatta bu konuda da gerekli çalışmalarımızı hızlandıracağız.

Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu bir hukukçu olarak hukuk sistemi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mevcut hukuk sistemimiz bakımından bir hukukçu olarak şunu söyleyebilirim ki; Devleti güçlü kılan kurumlarıdır. Bu kurumların en önemlilerinden bir tanesi de yargı teşkilatıdır. Güçlü ve bağımsız bir yargı sistemi devletin denetleme mekanizmasıdır aslında. Gücü elinde bulunduran ve her türlü tasarrufta bulunma yetkisine sahip yürütme erkinin yani iktidarın hukuksuz uygulamalarını denetleyecek olan da yargı teşkilatıdır. Ülkemizde yargı sistemi maalesef yürütmeye bağlı bir organ olarak görülmek istendiği için ve yargının her geçen gün kan kaybetmesi ve işlevsiz hale getirilmesi siyasi iktidar için önemli olduğundan bugün yaşadığımız ana sorunlar bundan kaynaklanmaktadır. Çünkü ülkede denetleme mekanizması kalmamıştır. Bugün yaşanan olumsuzlukların temel sebebi de denetlemeyen, hesap sorulamayan bir sistemin varlığıdır.

Avukatlık mesleğini neden tercih ettiniz?

Haksızlığa ve adaletsizliğe olan tahammülsüzlüğüm diyebilirim. Çünkü toplum olarak bir arada yaşayabilmemiz için insanların birbirlerine saygılı olması ve birbirlerinin hak ve menfaatlerini gözeterek yaşaması gerekir. Bunun yolu da adil ve adaletli olmaktan geçer. Adalet duygusu önce bireylerde gelişmelidir.  Adaletsizliğe karşı mücadele edebilecek tek meslek de bana göre Avukatlık mesleğidir. Bu sebeple mesleğimi severek yapmaktayım.

Hayatınızdaki kırılma anı neydi?

Bizler avukat olarak duruşma salonlarında vatandaşın hakkını ararız. Haksızlığa, hukuksuzluğa ve saldırıya uğramış yurttaşın kanun önündeki haklarını savunurken, haksızlığı ve hukuksuzluğu yapanların da cezalandırılmaları için mücadele ederiz. Bir avukat olarak görevim sebebiyle maruz kaldığım bir olayda içinde bulunduğum adalet sisteminin gerçek yüzünü 2009 yılında yaşadığım olayla açık ve net bir şekilde gördüm. Böyle bir sistem olamaz. Bu olay benim ülkemdeki adalete olan inancımın kırılmasına sebep oldu. Adalet için mücadele eden bir avukat olarak adalete inancınızın zedelenmesi zor kabul edilebilecek bir durumdur. 

Hayatınızdaki hiç keşkeleriniz oldu mu? İyi ki yaptım dedikleriniz neler?

Elbette herkesin olduğu gibi benim de keşkelerim var. Kendime yeterli zaman ayıramamam en büyük keşkelerim arasında. Yaşamın her anını dolu dolu yaşamayı /yaşayabilmeyi çok istiyorum. Yapabiliyor muyum? Kesinlikle hayır.  Bizler iş ve günlük yaşam telaşında kendimizden tavizler veriyoruz.  Aslında hayat çok kısa. Hayatı dolu dolu yaşamak lazım. İyi ki yaptım dediklerime gelecek olursak; meslek hayatımdaki en önemli olaylardan bir tanesi 2020 yılındaki çoklu baro sürecinde bir baro başkanı olarak mesleğimin onuru ve itibarı için Ankara’ya yürüme eylemidir. Orada yaşadıklarımız, bizlere reva görülenler ve buna karşı mücadele etme azmi,  meslek hayatım boyunca hep hafızamda kalacak ve çocuğuma onurlu bir miras olarak bırakabileceğim bir olaydır. 

En sevdiğiniz yemek, en çok beğendiniz müzik neler? En son hangi kitabı okudunuz?

Yemek konusunda çok bir ayrım yapmam. Ancak bir isim isterseniz makarna diyebilirim. Çok hareketli müzikler sevmem. Müzik biraz ruhu dinlendirmeli. Bu anlamda slow müzik severim. En son okuduğum kitap aynı zamanda değerli bir meslek büyüğüm olan Av. Ahmet Vural’ın yazdığı ve geçmişten günümüze Türk Kadınının yaşamını ele alan “Diren Bitsin Karanlıklar- Orta Asya’dan Bugüne Türk Kadını” kitabıdır.

Avukat olmak isteyen gençlere bir mesajınız var mı?

Avukatlık analitik zeka gerektiren bir meslektir. Yine bu mesleğe girecek arkadaşların adalet duygusunun gelişmiş olması, sabırlı bir karakter yapısına sahip olması gerekir. Bunun yanında inatçı bir kişiliğe sahip olmak da avukatlık mesleğinin olmazsa olmaz koşullarındandır. Bu özelliklere sahip olmayan arkadaşlarımızın bu mesleği tercih etmemesini aksi takdirde meslekte başarılı olamayacaklarını söyleyebilirim.

Editör: TE Bilişim