Ülkemizde ard arda yaşanan hukuksuzları, iktidarla aynı düşünmeyen insanlara yapılan haksızlıkları görünce merhum Süleyman Demirel’in ‘Karakuşi Kadısı’ fıkrası aklıma geldi. Osmanlı döneminde, yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken, burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek duruyor. Karakuşi Kadı, fırıncıya ‘Ben bunu aldım’ demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: ‘Hani bizim ördek?’ diye sormuş. Fırıncı boynunu büküp ‘Uçtu’ deyince, iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarmış; korkusundan kaçmaya başlamış. Gayrimüslim vatandaş da peşinde koşuyor. Duvardan atlarken, öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmez mi! Kadın oracıkta düşük yapmış; kocası da fırıncının peşine düşmüş. Fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış... Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler, hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı’nın karşısına çıkarmışlar. Ördeğin sahibi, ‘Bu adam ördeğimi hiç etti’ diye şikâyet etmiş. Kadı, fırıncıya sormuş: ‘Ne yaptın bu adamın ördeğini?’ Fırıncı ‘Uçtu’ demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış: Ördeğin karşısında ‘Tayyar’ yazılı. “Tayyar ‘Uçar’ anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil” diyerek fırıncının beraatına karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşın şikâyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: ‘Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o Müslüman’ın tek gözü çıkarıla...’ Karakuşi Kadı, ‘Şimdi’ demiş, ‘Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.’ Tabii gayrimüslim şikâyetinden hemen vazgeçmiş. Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da, Karakuşi Kadı, ‘Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak’ diye hüküm kesmiş. Böyle olunca adam da, şikâyetini anında geri almış. Kadı Yahudi’ye sormuş: ‘Senin şikâyetin ne?' Yahudi ellerini açmış, ‘Ne diyeyim kadı efendi’ demiş, ‘Adaletinle bin yaşa sen e mi !’ Merhum Süleyman Demirel fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek; “Ananı öpen kadı ise, kime şikâyet edeceksin? Bugün ülkedeki durum bu! Anladınız mı?” demişti.

///////////////////////////////////////////////

“SEN YETER Kİ SEV”

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde AK Parti’den İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Nihat Zeybekçi; “Ben Ferhat İzmir Şirin” demişti. Zeybekçi; “Ferhat dağları dele dele geliyor ya Türkiye’nin mega projeleriyle. Şirin ne halde biliyor musunuz? Çok affedersiniz, Şirin foseptik ile uğraşıyor” diye ekleme yapmıştı. Ferhat, Persler döneminde yaşayan bir nakkaştır. Süsleme sanatı ile ilgilenmektedir. Mimari süslemeler yapmaktadır. Sultan Mehmene Banu’nun kız kardeşi Şirin için sarayın süslemelerini yaparken, onu görür ve aşık olur. Ferhat, aşkında yanar, tutuşur. Gözüne uyku girmez. Yemekten, içmekten kesilir. İş yapamaz hale gelir. En sonunda Ferhat, Sultan’dan Şirin’i istemeye karar verir. Sultanın karşısına çıkar ve durumu açıklar. Sultan bu işe razı gelmez. Belli de etmez. İşi yokuşa sürmeye çalışır. Ferhat’a Elma Dağı’nı delip şehre su getirmesini söyler.

Ferhat, aşkla bu teklifi kabul eder. Kazma, kürek dağlara girişir, kazmaya başlar. Kazdıkça kazar. Sultan, dadısıyla Ferhat’a haber gönderir. Şirin’in öldüğünü duyurur. Bunu duyan Ferhat, fenalık geçirir, Elindeki kazmayı havaya savurur. Kazma, Ferhat’ın başına düşer ve Ferhat oracıkta ölür. Kayaların dibinde, delmekte olduğu dağın eteklerindedir. Şirin bunu duyar. Hemen dağın eteklerine, kayalıkların olduğu yere gelir. Kahrından bizar olur. Kayalıklardan yuvarlanır. Şirin oracıkta ölür. Bu iki kavuşamayan aşık, aşkları uğruna dağı delmeye çalışıp su aradıkları yerde birlikte ölürler. Her ikisini de oraya gömerler. Yani hikayeye göre Ferhat ne dağı delebilmiş, ne de Şirin’ine kavuşmuştur. Aşkına kavuşamadan ölmüştür. Aslında Zeybekçi bu hikayeyi hiç okumamış. ‘Hikayeler mutlu sonla biter’ diye düşünmüş. Kendisini Ferhat’a benzetip, dağları dele dele Şirin’ine yani İzmir’e kavuşacağını zannetmişti. Ancak hikayede olduğu gibi Ferhat gibi hüsrana uğradı. Öykülerde Aslı ve Kerem’de, Leyla ile Mecnun’da, Tahir ile Zühre‘de birbirlerine kavuşamadı. Hikayelerin aksine; eskiden Yeşilçam filmleri hep mutlu sonla biterdi. Demek ki gerçek ve yürekten yaşanan aşk öyküleri hep mutsuz bitermiş. Bir insanı uzaktan seversin ya./ Onun haberi bile olmadan./ Onunla ilgili ondan habersiz hayal kurarsın./ Ret edilmek tehlikesi de yoktur./ Hayallerinle yaşar, hayallerinle mutlu olursun./ Olsun o uzakta olsun. Benim için önemi yok. / Hayallerimde yaşatıyorum dersin ya./ Bir süre sonra hayaller yetmez sana./ O’nun uzakta olması artık mutluluk değil, acı vermeye başlar,/ Çok susarsan buz gibi akan akarsuya gidip, kana kana su içmek istersin. /Ama içemezsin, küçük bir kaptan su içmek zorundasın./ Uzaktan sevmenin bedeli budur./ Hayallerindeki aşkın yok olmaması için acı çekmelisin... İki yıl önce kaleme aldığım bu şiirde olduğu gibi sevdiğini onun bile haberi olmadan uzaktan sevmek daha az acıtıcı. Çünkü ‘duygularını kendi elinle verdiğin insanın suskunluğu bile daha çok acıtıcı’ olabilir. Ama yine de ‘bunu tercih etmek daha delikanlıca.’ Sevdiğinin gönlünü kazanayım, başkasını değil de beni sevsin diye çaba gösterirken;  hayat sana olmadık hatalar yaptırır. Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi ''Sen ol da; ister yar ol, ister yara; lütfun da başım üstüne, kahrın da” demek istersin. Ama yaptığın hatalar nedeniyle bunu diyemezsin.  Belki de mantığını dinlememenin, duygularında hareket etmenin cezası bu. Mevlana; “Hüzun taze tutar aşk yarasını. Yaramdan da hoşum, yârimden de” demiş. Şems-i Tebrizi ‘de “Kalp ruha der ki; ben severim, aşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin. Ruh da cevap verir: Sen yeter ki sev” demiş. Evet çok güzel söylemiş; “Sen yeter ki sev.”

///////////////////////////////////////////////

YILMAZ HOCA 54 YIL ÖNCE ÇİZDİ

Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nin (Anadolu Üniversitesi bu adla kurulmuştu) resmi sosyal medya hesabından paylaşılan karikatür ilgimi çekti. Karikatür Akademinin ‘1967 yılı mezuniyet yıllığında yer alan karikatür’ bugünün Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’e ait. Yılmaz Hoca’nın üniversiteye yeni başlayan ‘iki eli Kitaplarla dolu bir öğrenciyi’, Kurucu Rektör Orhan Oğuz ve öğretim üyelerinin ‘değişik silahlarla karşıladığını tasvir eden çizgilerini’ siz okurlarımla paylaşıyorum. 1953 yılında merhum Pertev Ertün, merhum Beytullah Heper ile birlikte ‘Saksağan’ adlı mizah dergisi çıkaran Büyükerşen eğitimciliğinin yanında sanatçı kişiliğiyle de öne çıkıyor...

///////////////////////////////////////////////

///////////////////////////////////////////////

UNUTULMAZ REPLİKLER

“Müfettiş: uçan memeliye örnek ver./Damat Ferit: uçan memeliii… uçan memeli… hmmm… hostes” (Hababam Sınıfı)

FIKRA

Depresyon

İlerleyen yaşlarda kadınlar ve erkekler depresyona girerler.

Kadınlarda depresyon şöyle ilerler:

Bunalım… Bunaldım… Bunualım… Bunu alayım… Bunu da alayım… Bunu al bunu… Al bunu da… Bunu da bunu da…

Erkeklerde depresyon şöyle ilerler:

Bunalım… Bunaldım… Bunalımdan çıkmalıyım… Bununla çıkayım… Bununla da çıkayım… Onunla da çıkayım… Hepsiyle çıkayım…

///////////////////////////////////////////////

ÇİVİ

“Bizler kazandığımız şeylerin değerini biliyoruz. Çünkü zor elde ettik. Siz bunu ancak kaybettiğinizde anlayacaksınız.” Muazzez İlmiye Çığ